Kişisel olarak VI’dan sonraki modeller arasında en çok beğendiğim versiyon VIII ve IX’dur. Bunun nedenini çok düşündüm ve açıkçası tasarım olarak daha akıcı ve göze hitap eden modeller olduğu için olabilir cevabını buldum. Bir de VI o kadar efsanevi bir modeldi ki ondan sonra gelen ilk otomobile ister istemez tepki gösteriyordu beyniniz.
Mitsubishi’nin VIII’de yer verdiği tasarım detaylarından en çok sevdiğimiz nokta, amblemin üzerinde konumlandırıldığı, ızgaranın tam orta noktasında olan üçgen kısım. Burası sadece bu modele özgü olduğu için hem tasarımın orijinal olmasını sağlıyor hem de bir şekilde ‘hantal’ görünen VII’den ayrışmasını sağlıyor.
Sahi, bu otomobil ne kadar dinamik görünüyorsa önceki jenerasyon o kadar sıkıcı ve tutuk bir görüntüye sahipti, öyle değil mi? Şimdi dürüst olun: Kaçınız hayatınızdaki ilk Evo’nun VII olmasını ister? Ben istemem ama VI’yı satın alamayacağımı (fiyatları gün geçtikçe mantık sınırlarının dışına doğru gidiyor) düşündüğümde bu otomobilin bir VIII olması fena bir fikir değil.
Arka tarafın görüntüsüyse o devasa kanat olmasa dönüp bakacağınız cinsten değil. Son derece sade, hatta özensiz denecek kadar baştan savma hissettiriyor. Farların beyaz zeminli olması bunun bir Japon otomobili olduğunu anımsatan bir detay gibi adeta. Başka bir deyişle ‘sanayide yapılmış’ gibi duruyorlar. Bunların yanına o kanadı eklediğinizde olay bambaşka bir boyuta taşınıyor. Çünkü kanat görüntüyü domine ediyor ve bu tip kusurları, kusursuz bir biçimde kapatıyor. Kanat varken kimse far grubunun ya da tamponun son derece kısır bir şekilde biçimlendirildiğine dikkat etmiyor. Hele bir de bagajı açarsanız! Sanki bir porno yıldızı üzerini çıkartıyor zannedersiniz! Bagaj kapağının hareketiyle o karbonfiber kanat yukarı doğru kalkıyor, tüm geyikler sona ererek herkes dikkatini buraya veriyor. Sonuçta bagaj bölmesinin açılması gibi pek de heyecan verici olmayan bir şeyi tam anlamıyla bir seremoniye çeviriyorsunuz.
Kanatla ilgili bu anlattıklarımız aslında Evo’nun ana fikrini oluşturuyor. Son derece sıradan görünen bir makineyi, yüksek performanslı bir hale getirmek ve sıkıcı olabilecek günlük sürüşlerde kendinizi Makinen gibi hissettirebilmek...
Günümüzün otomobillerinin yanında sanki üretim hatasıymış gibi görünen bu otomobilin kapısını açıyor ve Evo’nun neden bu kadar efsane olduğunu anlamaya çalışıyorum.