Bir orkestra şefinin oğlu olarak dünyaya gelen Marcello Gandini, müzikle ilgilenseydi başarılı olur muydu bilinmez ancak otomotiv sektöründe ortaya çıkardığı eserler ile gelmiş geçmiş en büyük tasarımcılardan biri olarak sayılıyor.
Henüz 20’li yaşlardayken Lamborghini Miura’yı tasarlayan Gandini, sonrasında Lamborghini’nin efsane modelleri Countach ve Diablo dışında, ilk jenerasyon BMW 5 Serisi, Alfa Romeo Montreal ve Bugatti EB110 gibi birçok önemli ve özel otomobilin tasarım süreçlerinde başroldeydi.
1972 yılında Bertone’de çalıştığı sırada Gandini, Maserati Khamsin’i tasarlar ve böylece Maserati ile de macerası başlamış olur. Ne var ki, ilk tasarladığı Maserati olan Khamsin, petrol krizine denk gelir ve 1982 yılında toplam 435 adet gibi az sayıda bir üretim ile bantlara veda eder.
1975 yılına gelindiğinde hem Maserati’nin sahibi olan Citroen, hem de Maserati iflasını açıklar ve İtalyan hükümeti Maserati’ye el koyar. Maserati’yi İtalyan hükümetinden De Tomaso satın alır ve satışları arttırmak amacıyla orta sınıf sedan ölçüsünde, hızlı ama pahalı olmayan bir coupe otomobil üzerinde çalışmaya başlar. Bu çalışmanın sonucunda Biturbo doğacaktır ve 1981’de başlayan bu altyapı ve stil, 1998’de Ghibli üretimi son bulana kadar Maserati’lere hayat verecektir.
Pierangelo Andreani tarafından tasarlanan Maserati Biturbo, 1988 ve 1991’de Gandini tarafından iki kez makyaj görür. Gandini, Biturbo makyajları dışında 1990’da önce Shamal’ı, sonra ise 1992’de Ghibli’yi tasarlamıştır. Shamal, Ghibli’ye temel oluşturan model olarak da anılmaktadır.
Tabiki V8 motorlu ve daha iddialı bir tasarıma sahip olan Shamal’ı testimize konuk etmek daha heyecanlı olacaktır ancak 369 adetlik Shamal üretimine karşılık 2220 adetlik toplam (2.0 ve 2.8) Ghibli üretimini düşündüğünüzde bulunabilirlik konusunda Ghibli ön plana çıkıyor. Ülkemizde de bir adet Shamal bulunduğuna dair bir rivayet var, dolayısıyla önümüzdeki günler için hala bir şansımız var.
Ghibli’nin tasarımına döndüğümüzde, aslında 1980’lerden başlayan maceranın son yorumunu incelemiş oluyoruz. 1995’de Ghibli’yi ilk gördüğümde 10 yaşındaydım ve ilgimi, sert ve keskin hatlarından çok, motor sesi ve hızlı gidebilmesi çekmişti. Ghibli, aynı dönemde satışta olan birçok otomobilden daha demode duruyordu durmasına ancak yine de şişkin çamurluklarıyla oluşan kaslı görüntüsü ileriki dönemlerde otomobil aşığı olacak bir çocuğu etkilemeyi kolayca başarıyordu.
Ghibli güncel bir model olduğu sırada, Tofaş fabrikası halen 1980’lerin Fiat Regata’larını Doğan adıyla üretmeye devam ediyordu. İtalyan ve köşeli tasarımlara sahip olmaları dışında pek de bir ortak noktaları bulunmayan bu iki otomobil, Türk insanı tarafından birbirine benzetilmişti. O zamanlar yaşı büyük olanlar veya aklı başında olanlar bu yoruma çok fazla kulak asmasalar da, henüz ergen olan bir çocuk için bu düşünce bir önyargıya yol açabiliyordu. Bu önyargıyla birlikte Ghibli uzun süre etkilendiğim ancak ısınmakta güçlük çektiğim bir model oldu. Bununla birlikte De Tomaso dönemi öncesindeki Maserati’lerin şık tasarımlarından sonra Biturbo’nun onlara kıyasla gösterişsiz ve basit olması, global basın Ghibli’yi Maserati’nin “Karanlık Dönemi”nin gölgesinde bırakıyordu.
Bugün daha olgun bir göz ile, yıllanmış Ghibli’ye baktığımda ise taşlar yerine oturmuş gibi gözüküyor. Biturbo’ların bazıları gerçekten çirkinmiş (örneğin 228) ancak Shamal ve Ghibli onlardan sıyrılmayı başarmış. Ghibli adını aldığı atasına göre oldukça (yarım metre kadar) kısa bir otomobil ancak genişliği neredeyse aynı. Yere basık burnu, arkaya doğru yükselen yapısı ve oldukça yüksek bagaj kapağı, kapağın altındaki dikdörtgen stoplar ve tamponun iki yanında bulunan toplam dört egzoz… Ghibli farklı ve özel bir otomobil olduğunu hissettiriyor. Güçlü olduğunu göstermeyi seviyor ama şov yapmaktan kaçınıyor gibi bir hali var.
Test ettiğim Ghibli’nin üstünde ise ona en çok yakıştığını düşündüğüm 17 inçlik çok kollu jant bulunuyor. Çok kollu jantlar, 5 kollu OZ jantlara göre otomobilin bir süperspor olma iddiasından çok, GT havasında kalmasını sağlıyor ki, bu da Ghibli’yi daha da elegant bir hale getiriyor.
Aradan geçen zaman Ghibli’yi daha çok beğenmeme ve ona daha çok ısınmama neden olmuş. Şimdi ise bu güzel otomobilin içine geçme zamanı…