Herhangi bir markadan kullanacağınız modelin, markanın bugüne kadarki en güçlü modeli olması her zaman yaşayacağınız bir tecrübe değildir. Bunca yıldır benden uzak durmayı başaran Lamborghini markasıyla olan maceramız böyle başladı. Tahmin edeceğiniz gibi bu heyecanlı olduğu kadar, biraz da stresli bir deneyimdi.
Heyecanlıydı, çünkü cep telefonumda yazan ‘Aventador sende yarın’ mesajı bunun unutulmaz bir gün, kullanacağım ilk Lamborghini modelinin, Aventador olacağını gösteriyordu. Tabii sonrasındaki ‘Dikkatli ol’ tavsiyesi (özel bir organizasyon için getirilmiş ve ikinci el olarak satışına devam edilen bir Aventador’du gelecek olan), işin stresi ve gerginliği hakkında ipuçları veriyordu. İnternette yaptığım kısa bir araştırma kullanacağım Aventador’un 678.000 Euro’ya (!) alıcı beklediğini gösteriyordu. Kısacası önümde boş bir yarış pisti, altımda Lambo’nun en pahalı modeli ve beni bekleyen 4 saatlik pist seansı! Güzel bir gün olacak gibi. Stres mi? Çok rahatım!
Fantastik bir tasarım
Markanın tarihine baktığınızda, Lamborghini’nin ürün gamının en üst basamağında yer alan süper spor modellerin tasarım olarak her zaman fantastik olduklarını görürsünüz: Countach bu akımı başlatan ilk model olurken onu Diablo, Murcielago ve son olarak Aventador izledi. Tüm bu otomobiller dönemleri için fütüristik tasarımlara sahipti, bir diğer ortak noktaları da hepsinin atmosferik, V12 motorlara yer vermeleriydi.
Aventador da bu gelenekleri takip eden bir otomobil ama ona hiçbir şekilde geleneksel de diyemeyiz. İtalyan marka, bir bakıma Diablo’nun devamı sayılabilecek olan Murcielago’nun hayatına son vermeye karar verdiğinde, yeni modeli tamamen yeni bir otomobil olarak geliştirme konusunda gerekli hazırlıkları yapmıştı. Yeni model, az önce bahsettiğimiz geleneksel özelliklere sahip ve aynı zamanda teknoloji olarak da rakiplerinden eşsiz bir konumda olmalıydı. Aventador tam da bu tanımları uygun olarak geliştirildi ve üretildi. Büyük bir V12 motor, dört tekerlekten çekiş sistemi, uğruna ölünecek bir tasarım, kullanmasanız bile heyecan uyandıran bir aura ve sınırsız performans.
Murcielago’nun gövdesinin bir kısmında kompozit malzemeler kullanılıyordu ama şasisi eski moda, alüminyumdan üretilmişti. Avantador ise tamamen yeni karbonfiber monokok şasi ile geliyor ve Miura’dan beri bir takım değişikliklere uğrayarak üretilen Bizzarini V12’si de artık yerini sıfırdan üretilmiş 6.5 lt’lik bu üniteye bırakmış.
Şu anda karşımda duran otomobile benzeyen formlara sahip bu nesne, gerçekten etkileyici görünüyor. Etrafında duran diğer süper sporların (Ferrari FF, Ferrari California, Audi R8, Lamborghini Gallardo, Porsche 911 GT3 ve KTM X-Bow) yanında o sanki başka bir gezegene ait gibi. Bunu top modeller ve yanındaki diğer sıradan mankenlerdeki duruma da benzetebilirsiniz. Hepsi birbirinden güzeldir ama herkesin bakakaldığı her zaman top modellerdir.
Yıllardır fotoğraflarını bolca gördüğümüz için gözümüz biraz alışmış görüntüsüne ama yine de gerçek hayatta gördüğünüzde Aventador’u birkaç dakika sessiz bir şekilde inceleme ihtiyacı hissediyorsunuz. Her tarafında bolca detay, bu detayların hepsinde de bolca fonksiyon var. Bu arada otomobil fotoğraflardakinden çok daha kompakt görünüyor ve şaşırtıyor. Ön taraftaki sivri tampon tasarımı, kapıların hemen ardındaki mağaramsı hava girişleri, arka taraftaki devasa egzoz ve LED, ok şeklindeki farlarla Aventador gerçekten sürreal bir görüntüye sahip. İmkansız derece alçak ve geniş olan Aventador’un tasarımı Lamborghini’nin kendi tasarım stüdyosu Centro Stilo tarafından gerçekleştirilmiş. Tasarım ekibi ilk bakış tüyleri diken diken yapacak bir görüntü yakalama amacıyla yola çıkmış ve bunu başarmış. İlk bakışta ‘ben bunun içine nasıl gireceğim’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Tabii otomobilin kapısını yukarı doğru kaldırdığınızda bu endişelerin yersiz olduğunu görüyorsunuz. Kapı tüm Lambo süper sporlarında olduğu gibi yukarı doğru açılıyor ve bunu oldukça keyifli bir seremoniyle yapıyorsunuz. Ama daha önceki modellerden bir farkı, sadece yukarı kalmıyor, bunu yaparken dışarı doğru da biraz açılarak kalkıyor...