D-Max’in en büyük avantajı, MTV konusunda rakiplerine attığı gol. Piyasada gördüğünüz pick-up’ların neredeyse hepsi 2000 cc üzerinde motorlardan besleniyor fakat D-Max’te durum farklı. Makyaj öncesinde gücünü 2.5 litrelik bir üniteden alan Isuzu modeli, artık RZ4E-TC kodlu 1898 cc’lik (1.9 litre) bir motordan besleniyor. 3600 devirde 164 bg güç, 2000-2500 d/d arasında 360 Nm tork üreten Japon, piyasadaki “güçlü” seçenekler hariç tüm rakipleriyle boy ölçüşebiliyor ve bunu senede minimum 2,000 TL civarında bir avantaj ile başarıyor.
6 ileri otomatik şanzıman ile eşlenen bu motor, D-Max’e 180 km/s maksimum sürat kazandırıyor. 2024 kg boş ağırlığa sahip kasanın üç haneli sürat değerlerine ulaşması ise 12-13 saniyeyi buluyor. Tüm bunların yol performansına yansıması ise özellikle vites kutusu nedeniyle zor. Geçişleri çok hızlı olmayan şanzıman, manuel modda iken vites kumandalarınıza yeterince hızlı tepki veremiyor. Her ne kadar tüm ışıklarda 0-100 km/s performansı istemeyecek olsanız da, gaza oturduğunuzda D-Max’in bir hayli beklediğini bilerek hareket etmeniz lazım.
Şanzımanı kendi hâline bıraktığınızda D-Max’in daha rahat hareket ettiğini görüyorsunuz. Motor-şanzıman uyumu %100 başarılı olmasa da ikisinin aralarında bir şekilde anlaştığı dikkatinizi çekiyor. Düşük hacmi ile yüz güldüren 1.9 DDI Blue Power adlı ünitenin sesi için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Gaza bastığınızda 1500-2000 devir arasında bile çok büyük bir kükreme ile karşılaşıyorsunuz ve bu gürültü, kabinden uzaklaştırılamamış. Aynı şekilde rüzgâr sesi de şehir içi hızlarından itibaren kendini biraz hissettirmeye başlıyor. Ancak işin ilginç kısmı, bu durum bana otoban hızlarına kadar aynı düzeyde gibi geldi.
Yerden minimum 235 mm yüksekte olan D-Max’in şehir içini ve asfalt yolları pek sevdiğini söyleyemeyeceğiz. En basit çukuru bile içeride hissettiren sert ayarlı süspansiyon-amortisör ikilisi önde daha medeni bir sönümleme sunsa da, arkadaki yaprak yaylar kasaya girdileri tekme atar gibi iletiyor – ki bu önde bile huzursuz olmanıza neden oluyor. Ancak D-Max’i toprak zemine aldığınızda bu konforsuz yapı göze çok batmıyor. Aksine, D-Max’in -özellikle 4H ve 4L ayarlarında- ne kadar kabiliyetli olduğunu görüyorsunuz. Düşük tutunmalı yüzeylerde arka kısmını çok hafif bırakan D-Max, asla kontrolsüz hissettirmiyor ve darbelere rağmen kasasını stabil tutmayı başarıyor. 30 derecelik yaklaşma, 22.7 derecelik ayrılma açısı ve 70 mm’lik su geçişi ile D-Max, özellikle toprak, çamur ve suyun bolca bulunduğu şantiye gibi alanlar için oldukça uygun.
D-Max’in “geyik testi” başarısını duymuşsunuzdur. Bunu en basit direksiyon hareketinde bile çok yüksek olmayan gövde yatmasından anlayabiliyorsunuz. Bir pick-up için ilginç gelebilir fakat D-Max, çizgisine iyi oturan bir buruna sahip. Daha çok taşrada görebileceğiniz seri virajlı yollarda Isuzu modeli kendini evinde gibi hissediyor ve çok dinamik bir sürüş karakteri sunuyor. Şehir içi kullanımı için ağır kaçan direksiyona alıştığınızda çukurlardan rahatlıkla kaçabiliyor ve virajlara bir miktar hız taşıyabiliyorsunuz.
Kısacası D-Max’i tabiatına, yani hızın çok yüksek olmadığı virajlı tali yollara veya “off-road” koşullarına saldığınızda kendisiyle keyifli zaman geçirebiliyorsunuz. Aksi takdirde pick-up’ların eksik taraflarını bolca gözlemliyorsunuz.