Bu kadar etkileyici bir dıştan sonra kabinden de aynı etkiyi beklemek yanlış olmaz. Tabii böyle bir beklentiyle bindiğinizde bira hayal kırıklığına uğruyorsunuz bu doğru ama bunda test otomobilinin gösterişsiz koltukları, fazlasıyla gri renkli plastiklerinin de etkisi büyük.
Yoksa kırmızı deri koltukların yanında farklı renkte kaplamalar olsa işler çok farklı olabilirdi. Yine de tasarım olarak çok etkileyici olmadığını söylemek gerek, fazla sade ve hareketsiz. Bunda oldukça geniş ve tek parça olarak tasarlanan konsolun etkisi büyük. Bu kısımdaki plastik kalitesi yüksek olsa da çakmak gibi parçaların henüz10.000 kilometrebile geride bırakmamış bir otomobilde çalışmıyor olması pek mantıklı değil. Aynı şekilde düzgün kesilmediği için bazen açılan, açılmadığı zaman da sinir harbi yaşattıran benzin deposu kapağı da buna benzer bir işçilik hatası olarak görünüyor. Bunlar kulağa küçük gibi gelse de rakiplerinde bu tip hatalara rastlamak zor, hatta neredeyse imkansız.
Konsoldaki sis farları ve merkezi kilidi kumanda eden düğmelerin yan yatık yerleştirilmiş olması çok güzel bir detay ve kullanımları da oldukça kolay. Krom kaplı havalandırma düğmelerinin hissi üst sınıf gibiyken, DNA düğmesi ve vites topuzun krom olması kabinin ambiyansını değiştiriyor.
Giulietta’nın kabininde otururken ambiyans aydınlatması seçeneğinin bu otomobile ne kadar uyacağını düşünmeden edemiyorsunuz ama maalesef böyle bir opsiyon yok.
Kabin hacmi daha önceki Alfa modellerindeki gibi dar ve klostrofobik değil, tersine beklediğinizden çok daha geniş. Özellikle omuz mesafesi önce hayli fazla, bu sayede ferah oturuyor hissine kapılıyorsunuz. Arka taraf da sınıfının en genişi olmasa da beklentileri karşılayacak genişlikte. Tabii bir Golf kadar değil ama olsun…
Direksiyonu tuttuğunuzda iyi bir sürüş otomobilinde olduğunuzu anlıyorsunuz. O zaman yola çıkma zamanı geldi demektir…