Gördüğüm an düşündüğüm şey ‘acaba sürüş pozisyonu’ nasıl oluyor. Bunun nedeni basit; daha önce birçok roadster kullandım ve hiçbiri ama hiçbiri (MX-5 ve TT dışında) iyi bir sürüş pozisyonu sunmuyordu: Honda S2000 (evet maalesef!), Alfa Spider, Mercedes SLK, MG F, Daihatsu Copen. Hepsi aynı dertten muzdaripler. Ya direksiyonları istediğim gibi yükselmiyor, ya da sürücü koltuğu yeteri kadar aşağı inmiyor. Sonuç olarak otomobilden aldığınız keyif de yarıya iniyor.
Oldukça alçak kapıyı açıp, sürücü koltuğuna gömülüyorum, pedallar o kadar ileride duruyor ki sanki ‘single seater’ kullanıyor gibiyim. Başlıyorum koltuğu indirmeye. Çok iyi, istediğim kadar aşağıdayım, hatta o kadar aşağıdayım ki motor kaputu bayağı görünüyor buradan, görüşümü engellemeyle engellememe arasındaki ince sınırda. Bu durumda direksiyonu biraz olsun yukarı kaldırıp, iyice kendime çekmeliyim. İşte! Oldu galiba, evet evet oldu, ideal sürüş pozisyonumu ayarlayabildim. Hem de bir roadster’da!
İşte böyle olumlu başladı ilk görüşmemiz Z4 ile. Aslında eski modellerini hiç sevmezdim çünkü çirkindiler bana göre, hele Z3 yok mu!
Kaliteli deri kaplamalar, malzemelerin dokusu ve kokusu çok güzel. Direksiyon her BMW modelinde olduğu gibi oldukça kalın ve kısa turlu. Start düğmesine basmamla sıralı 6 silindirli, atmosferik motor homurdanmaya başlıyor. Hayır maalesef çift turbolu versiyon değil bu, atmosferik. 2.5 lt, 204 bg gücünde.
Yola çıkıyoruz, Z4 sert bir otomobil olduğunu gösteriyor. Çukurlar, tümsekler, asfalt birleşim noktaları otomobili sarsıyor ve yolcularını rahatsız ediyor. Bu kadar olmasına gerek var mı gerçekten? Keşke gaz pedalı tepkisi gibi amortisörler de ayarlanabiliyor olsaydı, biraz olsun bunun önüne geçebilirdik.
Z4’te en çok sevindiğim şey ses sisteminin kullanımının kolay olması. 7 Serisindeki gibi birşeyleri yapabilmek için otomobili kenara çekip dakikalar harcamanız gerekmiyor.
Henüz üzerini açmadık ama hava yağmur yağacak gibi görünüyor, aslında bir açıp bir kapatıyor, karar vermemiş yağsam mı yağmasam mı diye. İstinye’den sahil yoluna inip İstanbul Modern’e doğru ilerlerken bu yolda kesinlikle üstünü açmak gerekiyor diye düşünüyorum. Otomobil hareket halindeyken tavan sistemi çalışıyor ama trafik henüz o kadar tıkanmadı, yani yavaş gidiyorken bu işlemi yapabiliyorsunuz. Kırmızı ışıkta durunca basıyorum tavan düğmesine veeeee bir anda tüm atmosferimiz değişiyor. Artık sokaktaki simitçi, mısırcı, ışıkta bekleyen yayalar, trafik polisi bize çok yakın duruyor. Bu çok kolay bir işlem, elinizi düğmeye basılı tutuyorsunuz, o kadar. Tüm tavan katlanıp arkada kayboluyor.
Bu şekilde egzozun homurtusu daha iyi duyuluyor. Sport+ seçeneğine geçerek daha hızlı vites geçişleri ve tepkili gaz kullanmak istediğimi Z4’e bildiriyorum, o da bu isteğimi yerine getirip homurdanmasını artırarak, yüzümdeki gülümsemeyi yayarak cevap veriyor. Z4 23i ultra hızlı bir otomobil değil, bunu söylemek gerek: 0-100 km/s hızlanma 7.3 sn olarak belirtiliyor. İlk kalkış iyi ama sonrası biraz da şanzıman nedeniyle baltalanıyor.
Bana kalırsa bu motor seçeneği Z4 için pek uygun değil, biraz ağır kalıyor. Zaten BMW’nin çok iddialı olduğu bir motor alternatifi de değil bu. Çok fazla modelde kullanmıyorlar. Biraz torksuz ve güçsüz bir motor, ya da Z4’te öyle hissettiriyor. Şasinin çok daha fazlasını rahatlıkla kaldıracağını hissediyorsunuz.
İstanbul Modern’in kapısından girerken tavanı kapatıyorum, çok gösterişli bir seromoni bu, herkesin gözü bizde. Merdivenlerden yukarı çıktığımda bakışlarımı aşağı çevirip Z4’e bir göz atıyorum. Buradan upuzun burnu, kısa arka tarafı, iri böbrekleri ve akıcı çizgileriyle çok etkileyici görünüyor.
İşimiz bittiğinde yağmur sağanak derecesinde bastırmış durumda, yazık! Önemli değil, bu da ayrı bir test olsun, yalıtım ve gürültü anlamında. Z4 bunu da fazlasıyla başarılı bir şekilde geçiyor hatta öyle ki bir ara roadster kullandığımı bile unutuyorum.
Köprüye gelirken yağmur diniyor ve trafiğin yoğun olduğu bir anda hooop tavan arkada kayboluyor yine! Üstü açık bir şekilde köprüden geçerken rüzgârı hissetmek gerçekten çok keyifli...
Şimdi biraz performanslı kullanma zamanı. Gazı yapıştırıyorum dibine kadar, şanzıman vites küçültüyor hemen ama çok hızlı değil, biraz gecikme var. Bunu kendiniz yapmak isterseniz direksiyonun üzerindeki düğmelerle yapabiliyorsunuz ama efektif kullanmak biraz alışkanlık gerektiriyor. Yine de pek tatmin edici değil vites kutusu. Hem hantal hem de sürüş zevkini baltalıyor.
Yol tutuş oldukça başarılı, şasi neredeyse hiç esnemiyor. Çok çok zorlarsanız arkasını keyifli çekilde bırakıyor ama hemen çizgide tutabiliyorsunuz. Ancak Z4 bir drift otomobili değil kesinlikle, özellikle de bu motor ve şanzımanla. Aks mesafesi kısa olduğu için arkası kayınca otomobilin tamamı kaymaya başlıyor. Yani drift yapmak için gerekli o uzun, akıcı kayma hareketini yapamıyorsunuz. Zaten tork eksiği hemen hissediliyor. Dar virajlarda ön lastikler tutuşlu kaybedebiliyor ama ön taraf ağır olduğu için lift off yapınca bunun kolayca önüne geçiyorsunuz. Z4’ten en iyisini virajlara belli hızlarla girip gazı yavaş yavaş açarak çıktığınızda alıyorsunuz. Keyifli küçük driftler elbette ki Z4’ün repertuarının en güzel özellikleri.
Z4 çok ılımlı, kaliteli, karizmatik ve aklı başında bir otomobil haline gelmiş ve onu sevmemek için bir neden bulmanız zor. BMW sonunda Z4’ü güzel bir tasarımla sunmayı da başarmış. Keşke 23i değil de 35i modelini kullanabilseydim... O zaman aldığım keyif herhalde kat kat artardı.
Peki alabilecek durumda olsam alır mıydım? Sanırım Boxster varken bu sorunun cevabı belli. Zaten, genel olarak bu BMW’nin en büyük sorunu... Boxster alabiliyorken Z4’ü tercih eder misiniz? Hmmm...