Benim Esprit’le olan hikayem 90’larda başlasa da, aslında otomobilin kökleri çok daha eskiye uzanıyor. İlk olarak uzatılmış Lotus Europa şasesi üzerine inşa edilen otomobil, bir konsept halinde, 1972 Torino Fuarı’nda tanıtıldı ve Giorgetto Giugiaro tarafından tasarlandı. Otomobilin adının aslında ‘Kiwi’ olması düşünülüyordu ama altyapısının geliştirilmesi, konseptteki düzeltmeler ve Lotus’un “E” harfli model adı geleneği dahilinde (eski İngilizce’de Spirit yani “Ruh” anlamındaki) Esprit adını aldı ve 1975 yılında Paris Otomobil Fuarı’nda görücüye çıktı. Esprit’in seri üretimi 1976 yılında başladı ve otomobil model gamında Europa’nın yerini aldı.
Lotus bu hamlesiyle önündeki otuz yılda ana yapısını bozmadan evrimleşen, otomobil tarihine geçecek bir efsaneyi üretime geçirmiş oldu, tabii bunun henüz farkında değildiler.
S1 (1976- ’78)
1976’daki ilk jenerasyon Esprit S1, Colin Chapman’ın hafiflik konusundaki felsefesine paralel olarak 1000 kilogramın altındaydı. Zamanındaki rakipleri sayılabilecek Ferrari 308’in 1300 ve Porsche 911’in 1120 kilogramlık ağırlıklarını hesaba katarsak, otomobilin hafifliğini daha iyi anlayabiliriz.
S1, Lotus’un geliştirdiği 907 kodlu, 4 silindirli 2.0 litrelik motora sahipti ve Avrupa versiyonları 160 beygirlik (ABD versiyonu 140 bg) güce sahipti. Bu özellikler otomobili 0’dan 100 kilometreye yaklaşık 7.5 saniyede ulaştırırken, 220 kilometrelik maksimum sürate çıkmasını sağlıyordu. Tüm Lotus’larda olduğu gibi ilk Esprit’te de birçok parça maliyeti düşürmek için diğer firmalardan tedarik ediliyordu; mesela 5 ileri, transaxle yerleşimli manuel şanzıman Maserati Merak’ta da kullanılan Citroen SM ünitesiyken, arka stoplar Fiat X1/9’dan alınmıştı. 1977 yılında “Spy Who Loved Me” filminde Bond’un kullandığı beyaz Esprit S1, bu sayede ününe ün katmış, günümüzdeki efsanesinin temellerini atmıştı.
S2 (1978- ’80)
1978 yılında Esprit ufak değişiklikler geçirdi ve ikinci jenerasyon olan S2 piyasaya sürüldü. Belirgin yenilikler; 5 kollu jantın yerine gelen 4 kollu jant, arka stopların Fiat yerine Rover SD1’den alınması ve ortaya konumlandırılmış motoru soğutmak üzere C sütunu köşelerine yerleştirilmiş hava girişleriydi. Bunun dışında akü yakıt deposunun sağ tarafından arka bölüme alınmış ve göstergelerde Veglia yerine Smith markası kullanılmaya başlanmıştı.
Formula1’de kazanılan başarıların ve sponsor John Player’ın anısına siyah ve altın renklerindeki limitli sayıda John Player Special (JPS) satışa çıktı. 1980’de 2.0 litrelik motor yine Lotus tarafından geliştirilen 2.2 litrelik 912 kodlu motorla değiştirildi. Bu motorun gücü aynı olsa da torku 190’dan 217 Nm’ye yükselmişti. S2.2 olarak adlandırılan bu versiyonun bir diğer önemli özelliğiyse galvaniz gövdenin kullanıldığı ilk Esprit modeli olmasıydı.
Yine aynı yılda ilk turbo beslemeli Esprit olan ve renkleriyle Formula1 takımının sponsoru olan Essex Petroleum’a gönderme yapan, 215 beygirlik Essex Turbo satışa sunuldu. Essex Turbo, 1981 yılında yine bir Bond filmi olan “For Your Eyes Only” de görücüye çıktı.
S3 (1980- ’87) ve dördüncü jenerasyon
1980’de üçüncü versiyon S3 aramıza katıldı. Gövde rengi tamponlar, iç mekandaki değişiklikler ve 15 inç BBS jantlarıyla son Giugiaro imzalı Esprit, 5 yıl boyunca piyasada kaldı ve 1986 yılında bantlara veda ederek 1987’de yerini (daha sonrasında McLaren F1’i tasarlayacak olan) Peter Stevens tarafından yeniden tasarlanan Esprit’e bıraktı.
Giugiaro, yeni otomobili beğendiğini söylese de, eleştirisi kendisinin yaptığı orijinal Esprit’e çok benzemesiydi. Lotus bu otomobilde VARI (reçinenin vakum yoluyla enjekte edilmesini sağlayan) sistemini kullanmaya başladı. El üretimi gövdelere göre daha avantajlı olan bu sistemde aynı zamanda kevlar ile güçlendirilme sağlanmıştı ve otomobilin rijitliği %22 oranında arttırılmıştı.
Citroen şanzımanı, yerine Renault şanzımanına bırakırken, karbüratör yerine Bosch K-Jetronic enjeksiyon sistemine geçiş yapıldı. Yine maliyet düşürmek için arka farlar Toyota AE86’dan, dikiz aynaları da Citroen CX’ten alınmıştı.
1987’deki otomobil 215 beygirlik Lotus 910 motorunu kullanmaya devam etti ancak 1989’da GM ortaklığıyla yeni elektronik enjeksiyon ve ek olarak havayı soğutmak için su takviyesi kullanan ve Lotus’un “Chargecooler” olarak adlandırdığı sistem ile Lotus 910S olarak anılan 265 beygirlik motor kullanılmaya başlandı. Bu yeni sistemlerden dolayı 1989’daki otomobil Esprit SE, yani Special Equipment olarak adlandırıldı.
Esprit SE de ataları gibi film yıldızı olma yolunda ilerledi. ‘Temel İçgüdü’, ‘Genç Ajan’ gibi birçok film ve dizide yer alan otomobilin en ön planda olduğu film ise hiç kuşkusuz ki ‘Pretty Woman’dı. Film için teklif götürülen Porsche ve Ferrari’nin, müşterilerini fahişelerle ilişkilendirmemek için bu projeyi reddetmeleri Lotus’a şans doğurdu. Muhtemelen Porsche ve Ferrari pazarlamacıları, senaryoyu düzgün okusalar bu şansı kaçırmazlardı ancak Lotus, 1989 model gri bir Esprit’in göründüğü bu film ile 1990 ve 1991’de Amerika’daki satışlarını ikiye katladı.
S4 (1993- ’96)
Dördüncü jenerasyon, 1993 yılında Julian Thompson tarafından tekrar yorumlandı ve ortaya Esprit S4 olarak adlandırılan, bu otomobile geldi. Yani konuğumuza ya da geçtiğimiz yıl satın aldığım bu bordo renkli otomobile...
S4 birtakım görsel değişikliklerin yanında, ki küçük arka spoyler bunların en göze çarpanıydı, hidrolik direksiyona da sahipti. 2.2 litrelik motor 265 bg üretmeye devam ediyordu ancak S4’ler İtalya, Yunanistan ve Portekiz gibi pazarlara 2.0 lt’lik motorlarla ithal edilmişti. Bu motor da güç olarak aynı 265 bg üretiyordu ve ülkemize getirilen S4’ler, 2.0 lt’lik 920 kodlu motorlarla getirildiler. Dolayısıyla testimize katılan otomobilde bu 2.0 lt’lik ünite bulunuyordu.
S4 ve S4s sadece üç yıl gibi kısa bir süre üretimde kaldıktan sonra yerlerini 1996’da GT3 ve V8 modellerine bıraktı.