Gebze’de verdiğimiz öğle yemeği molasının ardından tekrar yola çıktık ve üstünde “Körfez” yazan bir tabela, hiç aklımda yokken, içimdeki Stig’i ortaya çıkardı. Kısa zaman önce yeniden faaliyete giren Körfez Pisti’ni görmek istiyordum ama bu ziyaret planda olmadığı için, gaz pedalını döşemelere yaklaştırıp tempoyu biraz artırdım. 1.4 litrelik TSI’ın 160 bg gücü ve 240 Nm torku, asfaltı parçalayacak bir performanstan ziyade ılık bir rüzgar estirip, tatlı bir tebessüm uyandırıyordu. Toplamda 162 beygirle birlikte Körfez Pisti’ne vardık ve fazla kasmadan attığım birkaç turun ardından Scirocco’nun bir “yol otomobili” olduğunu, pist sürüşleri için biraz yumuşak kaldığını anlamıştım.
Körfez’den çıkmış, Gölcük’e doğru devam ediyorduk. Bir ara sağımda oturan fotoğrafçım Kutalmış’a döndüğümde yüzünün Rosso Corsa renklerine büründüğünü gördüm. Yediklerinden biri dokunmuş, her yanı kıpkırmızı olmuştu. O an sert ve gürültülü bir frenle durup, onu dışarı attıktan sonra patinajlarla yoluma devam etmek istediysem de bir yol filminde olmadığımız için kendisini doğruca Gölcük Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne götürdüm. Bense acil koridorlarını koklamak yerine, daha güzel kokuların peşine düşmüş, Gölcük’ü tepeden gören bir dağın yamaç yollarında, usul usul yağan yağmur eşliğinde dağ havası soluyordum. Hastaneye dönüş yolunda ise Scirocco’nun marifetlerini görme zamanı gelmişti.
Enli iz genişliği ve alçak ağırlık merkezi, otomobilin ıslak zeminli ‘U’ virajları yutmasını sağlarken, her virajda aracın gövde kontrol yeteneğine saygım biraz daha artıyor, hayal kırıklığına uğramadığım için pis pis sırıtıyordum.