Bu testin Otoloji’de yayınlanması için otomobilini kullanmamıza izin veren Sayın Leon Kalma ve ElKlasik’e (www.elklasik.com), fotoğraf çekimimiz için bizlere izin veren Çırağan Palace Kempinski İstanbul yönetimine sonsuz teşekkürler...
Yıl 2000, Champ Elysees, Paris
Paris’in meşhur caddesinde tam anlamıyla ‘boş boş’ dolaşırken ilk kez görmüştüm onu. Caddenin karşı kaldırımına yanaştı yavaşça, önünde duran İtalyan’a bir bakış attı ve kendinden emin şekilde yolun kenarında durup üzerini çıkardı. Bu görüntü karşısında Testarossa bile şaşırmıştı. Bir anda tüm bakışlar ona döndü, beyaz giysilerinin altından çıkan kırmızı koltukları Paris’in batan güneşi altında hardal rengine dönüyor, gövdesi üzerinde kırılan ışıklar, tamponlarındaki kromlardan yansıyıp içinizi ısıtıyordu. Bir porno yıldızı sokakta striptiz yapıyor gibiydi.
Mükemmel bir görüntüydü, orada bir Ferrari Testarossa’nın arkasında 1965 model Corvette Sting Ray Convertible duruyordu ve hiç abartmıyorum, Champ Elysees’deki herkes ama herkes bu ilginç ikilinin yanına gitmek için birbiriyle yarışıyordu.
Orada dakikalarca, belki saatlerce durdum; düşündüm: ‘Ne zaman bir C2 Corvette görebilecektim bir daha, Türkiye’de var mıydı, varsa neredeydi, nasıl durumdaydı, değeri biliniyor muydu?’
Bu eşsiz görüntüyü sonsuza kadar aklıma kazırken, Sting Ray, Testa ile birlikte hareket etti ve trafiğin içinde gözden kayboldu...
O yıldan sonra C2 Corvette’i İstanbul’da bir otomobil müzesinde görmüştüm ama demek istediğim bu değildi, yollarda ne zaman göreceğim asıl merak konusuydu. Otoloji’de daha önce okuduğunuz Ford Mustang çekimlerini yaptığımız gün, Elklasik showroom’unda gözümüze kestirdiğimiz ’66 Corvette Coupe, tam 11 yıl önceki o inanılmaz görüntüyü tamamlayacak otomobil olabilirdi. Çünkü Ferrari Testarossa’yı da kullanmış, Otoloji olarak izlenimlerimizi sizlere aktarmıştık.
Yıl 2011, Levent, İstanbul
Sabahın erken saatlerinde Levent’teki garajdan otomobili teslim almaya geliyoruz. Çok heyecanlıyız çünkü fotoğrafları aracın mükemmel durumda olduğunu gösteriyordu. Kat otoparkına girdiğimizde otomobilin alt katta olduğunu öğreniyoruz ve inmeye başlıyoruz. Karanlık otoparkın eksi üçüncü katına iner inmez mavi renkli Vette karşımıza çıkıyor. O anda etrafı sessizlik kaplıyor, tüm konuşmalar sona eriyor.
Üçümüzde ağzımız açık şekilde ona bakıyoruz. Bakıyoruz çünkü bu kadarını beklemiyorduk. Vette’imiz tek kelimeyle olağanüstü görünüyor. Birkaç dakikalık bu şaşkınlık durumu fotoğrafçılarımızdan Murat’ın şu sözleriyle son buluyor: ‘Bu nasıl bir şey böyle...’
Gerçekten karşımızda sanki bir otomobil değilde bir heykel var gibi. Mükemmel detaylar, kusursuz bir akıcılık, insanüstü bir tasarım çalışması bu. Bundan etkilenmemek için duvarlardaki beton gibi olmalısınız.
Yola çıkmaya hazırlanıyoruz; bu sefer Paris’te değiliz ama Corvette’in karizması Champ Elysees gibi mekanlara alışık olduğu için biz de onun bundan aşağı kalmasını istemiyoruz ve onu Çırağan Sarayı’nda, bir Cuma sabahı kahvaltısına götürmeye karar veriyoruz. Boğaz manzaralı bu birlikteliğin çok ama çok keyifli, prestijli, dikkat çekici ve tabii ki unutulmaz olduğunu söylemeye gerek bile yok herhalde değil mi?
Şimdilik, yola çıkmaya hazırlanırken siz de onun tarihçesine bir göz atın isterseniz.
1966 Chevrolet Corvette Sting Ray sizlerle...