90’lı yıllarda GTI dediğinizde herkesin aklına büyük motorlu, haşarı karakterli, gövdesinin çeşitli noktalarında hava girişi, amblem vs. gibi gücünü ve sıradışı olduğunu belli eden unsurlarla dolu otomobiller gelirdi. GTI efsanesi bu yıllarda bir virüs gibi yayıldı etrafa. Sadece üç harfli bir isim olmanın çok ötesine geçip, bir hayat tarzı, olmuş, onu takip edenleri müptelası yapmıştı. Artık bir sınıf doğmuştu ve adına ‘hot hatch’ deniyordu.
GTI sınıfının yaratıcısı VW’den sonra Peugeot bu ismi 205, 106 ve 306 modelleriyle başarıyla devam ettirdi. Hepsi de sınıflarına göre büyük motorları ve sınırları zorlayan yol tutuşlarıyla ünlenmiş otomobillerdi bunların. 21. yüzyılın hemen başında Renault bu sınıfta Clio RS ile kendine iyi bir yer edindi ve hâlâ bunu devam ettiriyor.
Gel gelelim zaman değişti... Artık hot hatch sınıfındaki otomobillerde büyük motorlar daha az kullanılıyor. Nedeni belli: Sıkı emisyon ve tüketim kuralları. Artık günümüzün trendi 1.6 ya da 1.4 motorlara uygulanan aşırı beslemeli motorlar. Aşırı beslemeleri sevmiyor değiliz ne var ki bazı konularda atmosferik motorları arattıklarını söylemeliyiz. Özellikle de gaz tepkisi ve gecikme gibi konularda.
Yine de küçük sınıf bir otomobilde büyük performans arıyorsanız cevabınız aynı olmalı: Kendinize bir GTI alın ya da başka bir hot hatch edinin.
VW, trende iyi bir şekilde ayak uydurup bu sınıfta yer alan Polo GTI modeline 1.4 litrelik turbo ve supercharger beslemeli bir motorla donattı ve bunu DSG şanzımanla kullanıcıların beğenisine sundu. Bu, aslına bakacak olursanız, GTI kavramının ilk temsilcisinin 1.6 litrelik bir motora sahip olan küçücük bir Golf olduğunu düşündüğünüzde mantıklı ve orijinlere yapılan gönderme anlamında çok yerinde bir karar olarak görünüyor.
Biz de hot hatch seven ve günlük hayatta kullanan bir ekip olarak Polo GTI’ın gerçek bir GTI olup olmadığını araştırmak istedik ve şimdi bunun sonuçlarını sizinle paylaşıyoruz.