Ford, az önce de bahsettiğimiz gibi güncel model gamındaki tüm otomobillerde global otomobil kavramından yola çıkıyor ve tasarımlarını da bu şekilde yönlendiriyor. Şahsen Fiesta modelinde bunu çok beğenmiş olsam da Focus’ta aynı etkiyi yakalayamadıklarını söylemeliyim. Yine de C-Max kullanıcıları daha şanslılar çünkü bu boyutlarda, ‘Kinetic Design’ felsefesi çok iyi bir iş çıkarmış.
Özellikle otomobile fazlasıyla dinamik bir hava katan, arkaya doğru yükselen bel çizgisi, omuz yapısını destekleyen sırt çizgisi ve C sütununun yukarı doğru dönen yapısı C-Max’i diğer MPV’lerden farklı kılıyor. Alçalan tavan yapısı bu tarz bir otomobilde alışık olmadığımız bir görüntü çıkartıyor ortaya. Bunun bir nedeni de yan camların dar, kapı saclarının da alıştığınızdan geniş olması.
Ön tarafta artık neredeyse tüm Ford’larda gömeye alıştığımız ‘yamuk’ şekindeki ızgara güçlü bir duruş ortaya koyuyor. Arkaya baktığınızda eski modelin geleneksel çizgileri ve sade yapısının farklı cam ve hareketli bagaj kapağı tasarımlarıyla değiştiğini görüyorsunuz. Buranın gereğinden fazla büyük kardeş S-Max’e benzediğini düşünüyorsanız, aynı fikirdeyiz.
Yine de eski model daha çok Focus’un MPV hali gibi görünürken (ki öyleydi) yeni C-Max çok daha kendine özgü ve kendinden emin bir hal almış tasarım olarak. Farklı çizgilerinden belki hoşlanmayabilirsiniz ama çok daha güçlü bir duruş sergilediği kesin.