Her ne kadar göreceli bir kavram olsa da birçok kullanıcı için tasarım otomobili satın alma kararında son derece etkili noktalardan biri. Ayrıca ilk görüşteki etki üzerinde de ciddi bir rol oynuyor.
Önceki jenerasyona göre baktığınızda yeni Kuga’nın oldukça sade ama heybetli göründüğünü söyleyebiliriz. Daha yalın çizgiler, kolay algılanabilecek yüzeyler ve modern hatlar Kuga’nın tasarımının temelini oluşturuyor.
Otomobil Ford’un yeni ölçeklendirilebilir C2 platformu üzerine şekilleniyor. Bu nedenle otomobilin altyapısı Focus ile aynı. Bu platform aynı zamanda elektrikli motor kullanımı ve batarya yerleşimi gibi konularda da Ford’a özgürlük sağlıyor ve yazının başında söylediğimiz plug-in hibrit motor da bu sayede otomobilde ilk kez kullanılıyor. Ayrıca eski modele göre 80 kg kadar ağırlık tasarrufu ve daha iyi aerodinamik özellikler bu platformla birlikte geliyor.
Yine eski modele göre şasi rijitliği yüzde 10 oranında arttırılmış ki bu dinamik olarak yüzümüzün güleceğinin ipucu olarak kabul edilebilir. Ford’un Kuga modelinde ilk kez Vignale, ST Line ve Titanium gibi dış tasarım farklılıklarına yer vermesi müşterilerin kendi zevklerine göre bir Kuga alabilecekleri anlamına geliyor; bu da bir ilk modelde.
Buraya kadar her şey iyi görünse de Kuga’ya bakarken tuhaf oranlar, gereğinden uzun bir gövde ve her ne kadar sportiflik vurgusu yapılsa da sportiflikten uzak bir tasarım görüyoruz. Sınıfının en uzun aks mesafelerinden birine sahip (2710 mm) olan Kuga iç mekânda cömert olduğunun sinyallerini veriyor.
Ancak bu uzunluk lastiklerle tampon (özellikle arka) bölgelerinin gereğinden fazla uzun tasarlanmış olması nedeniyle göze çok çarpıyor. Hatta otomobilin orantısız görünmesine neden olan bölüm de bu lastik-tampon ilişkisi olarak gösterilebilir.
Yine de test otomobilimizdeki gibi ST Line donanımını tercih ederseniz bu durum biraz daha geri planda kalıyor. Önde aracın genişliğini vurgulayan tampon, 19 inç jantlar ve çift egzoz çıkışı güçlü görüntüyü destekliyor.