1967 Shelby GT500
Fastback’ten inip Shelby’e binmek bambaşka bir deneyim. Bu daha çok 335i’den inip M3’e binmek ya da C250’den inip C63 AMG’ye binmek gibi hissettiriyor. Temel olarak aynı otomobil olsalar da Shelby’nin dokunuşlarıyla GT350’nin bambaşka bir karaktere büründüğünü görebiliyorsunuz.
Daha biner binmez sportif direksiyonu, GT350 yazılı paspasları, dört noktalı emniyet kemeri ve takla barıyla çok özel bir otomobile bindiğinizi anlıyorsunuz. Bunu yeniden yapıyor olmaksa bu özel anı çok daha farklı bir şekilde hissettiriyor. Shelby’nin motorunu çalıştırdığımda karakter farkının sadece görsel ya da mekanik değil otomobilin ruhuna da işlediğini anlıyorum. 289 cid HiPo, 306 bg gücündeki motor standart üniteye göre çok daha vahşi ve korkutucu bir ses çıkartıyor: Enerjik, güçlü ve yüksek. Ayrıca alüminyum supap kapaklarından dolayı ses çok daha tatmin edici ve yarış otomobillerini andırıyor. Windsor V8’i neden favori motorlarından biri olarak seçtiğimi bir kez daha hatırlıyorum.
Shelby’nin motoru Fastback’e göre çok daha tepkili ve her devirde gücünü hissettiriyor. Özellikle alt devirlerdeki performansı 66’ya göre çok üstün. Bunun dışında direksiyon sistemi de daha hızlı ve bu da otomobile daha çevik bir karakter katıyor.
Fastback yumuşak sürüşü ve konforluyla ön plana çıkarken Shelby tamamen performans odaklı bir otomobil haline gelmiş. Amortisörler çok daha sert, gövde çok daha çevik, motor daha istekli ve performanslı. Kağıt üzerinde hızlanma değerleri arasındaki fark çok değil gibi gözüküyor: 66 Fastback 0-100 km/s 7.8 sn, 0-400 metre 15.8 sn, Shelby 0- 100 km/s 7.1, 0- 400 metre 15.3 sn. ama durum bu rakamların söylediğinden çok ama çok farklı inanın.
Shelby ile çok daha rahat şekilde hızlı gidebiliyorsunuz çünkü şasi ayarları, direksiyon ve frenler buna uygun şekilde ayarlanmış. Gövde gereksiz hareket etmiyor, çekiş kaybı sorun olmuyor, frenler otomobili iyi bir şekilde yavaşlatıyor ve yol tutuş iyi. Fastback ise daha yumuşak, yavaş, salınım yapan, gövdesi yatan bir sürüş ortaya atıyor. İki otomobilin bu kadar farklı olacağını düşünmemiştim. Bu gerçekten çok ama çok ilginç…
Shelby’nin tadını hatırladıktan sonra Fastback ile ilgili düşünceler değişmeye başlıyor: “Yani Shelby varken Fastback alınır mı, orası tartışılır” ya da “66 çok narin bir otomobil, insan biraz daha maskulen bir karakter bekliyor ve Shelby bunu veriyor”. “Shelby gerçekten inanılmazmış, Fastback bir anda yetersiz gibi görünmeye başladı!”. Tabii bunun nedeni onun yetersiz olması değil, GT350’nin olağanüstü olması, bunu unutmamak gerek.
Daha önce de söylediğim gibi Carroll Shelby sadece farklı bir otomobil üretmekle kalmamış, GT350’ye ruh da enjekte etmiş.Tabii ona bu ruhu enjekte etmesi için gerekli altyapıyı Ford’un sunduğunu unutmamak gerek.