Herşeyden önce şunu söylemeliyiz: Prius, sadece hibrid bir otomobil olmaktan çok öte, tam anlamıyla tüm paket olarak, üretiminden, kullanım ömründen sonraki döneme kadar çevreci bir otomobil. Japonya’da üretildiği çevre dostu fabrika, kabininde kullanılan geri dönüştürülebilir plastikler, opsiyon olarak alınabilen güneş enerjisiyle havalandırma sistemini çalıştıran tavan ya da hayatının sonunda %85 oranında geri dönüştürülebilir bir otomobil olması gibi özellikleri bunu ön plana çıkartıyor.
Bu yaklaşım tasarımda da kendini gösteriyor. Prius’un tasarımındaki her detay daha aerodinamik ve akıcı bir şekilde çıkartmak üzere geliştirilmiş. 0.25 cd değerindeki rüzgar direnç katsayısı, Prius’u dünyanın en akıcı tasarımına sahip sedan otomobili yapıyor. Hayli yatık A sütunu, özel tasarımlı jantları gibi özelliklerinin nedeni tamamen bu. Aynı zamanda ilginç arka tasarımının da.
Önden baktığınızda fütüristik bir görüntü çiziyor ama yerini aldığı bir önceki jenerasyon Prius’lar kadar radikal değil. Toyota bunun nedenini otomobilin daha geniş bir kitleye hitap etmesi olarak açıklıyor. Özellikle farlar çok ilgi çekici görünüyor ve içerdikleri özel LED’ler otomobilin elektrik tüketimini %30 azaltıyorlar.
Profilde görünen geniş kapı- dar cam oranları herkesin zevkine hitap etmeyebilir, arka taraftaysa Prius’un aslında bir sedan değil hatchback olduğunu görüyorsunuz. Geniş LED’li farlar, bumerang şeklindeki gövde birleşimiyle sıradışı görüntüyü pekiştiriyor, çift parçalı arka camsa otomobilin aerodinamik özelliğinin bir getirisi.
Test otomobilinde 15 inçlik jantlarla Prius’un görüntüsünün çok çekici olduğunu söylemek zor ama bu durum 17 inçliklerle biraz daha kabul edilebilir bir hal alıyor. Bunu söylemişken, Prius’un en güzel ya da ona en yakışan renginin beyaz olduğunu söyleyelim. Bir şekilde aracın çevreci kimliğine uyum sağladığı gibi, ‘temiz’ bir imaj çizmesine ön ayak oluyor.
Kesinlikle fark edilir, fütüristik ve sıradışı görüntüsüyle ilgiyi hak ediyor.