Tabii iş global bir boyut kazanınca bundan en çok etkilenen tasarım oluyor kuşkusuz. Aynı stratejinin farklı bir ürünü olan Fiesta daha kolay beğenilen bir tasarıma sahipken, Focus özellikle ön tarafındaki üçgen bölümler ve gövdesinin üzerine doğru uzayan arka farları nedeniyle üzerinde biraz daha düşünülmesi gereken tasarımıyla dikkat çekiyor.
Onu ilk görüşünüzde beğenmeyebiliyorsunuz, gözleriniz bir otomobil tasarımında pek de alışık olmadığınız üçgen formlarına takılabiliyor ya da benzin deposunın konumunun ne kadar akıllıca seçilmiş olduğunu fark ediyorsunuz.
Ford tasarım şefi Martin Smith tarafından ele alınan yeni Focus, markanın daha önce Fiesta ve C-Max’te uygulamış olduğu ‘Kinetic’ tasarım felsefesinin bir ürünü. Bu felsefede, otomobilin dururken bile hareket ediyormuş izlenimi vermesi çok önemli. Bu yüzden farklı yüzeylere rastlayabiliyoruz. Otomobilin bir çok pazarda satışa sunulması nedeniyle, belki de tasarımda istenildiği kadar sıradışı hareket edilmekten kaçınılmış olduğu Focus’un görüntüsü hakkındaki yorumumuz.
Focus, Ford’un 2012 yılında en az 10 modelde yer alacağını belirttiği ve tüm dünya genelinde iki milyon araçta yer alacağını söylediği C platformu üzerine geliştirilmiş ve parçalarının yüzde 80’i ortak kullanılıyor. Yeni Focus eski modele göre 16 mm alçak, 21 mm uzun ve 16 mm geniş.
Tasarımı yakından incelediğinizde A sütununun yatık yapısı dikkat çekiyor. Aerodinamik olarak özellikle bu kısımın üzerinde durulmuş ve sürtünmeyi azaltmak için özel bir kalıba sahip olduğu söyleniyor. Bunun gibi birçok gövde parçasında yapılan aerodinamik çalışmalar sonucunda rüzgâr direnç katsayısı eski modele göre yüzde 7 azalıp 0.295 Cd’ye inmiş. Örnek verecek olursak: Ön tarafta yer alan aktif ızgaralar, motorun ECU’su tarafından kontrol ediliyor ve motor hava girmesi gerekmediği zamanlar kapanarak aerodinamik verimliliği artırırken, emisyon oranını yüzde 2 oranında geliştiriyor.
Focus’un tasarım aşamasında, pek de üzerinde durulmayan ama bana göre durulması gereken, dikkat çekmek istediğim çok önemli iki nokta var: Birincisi Ford’un plastik konusunda bulmuş olduğu yeni bileşim. ‘MuCell plastics’ adını verdikleri bu bileşim, plastiğin içine gaz kabarcıkları enjekte edilmesiyle oluşturuluyor. Bunun avantajı tek parça plasiklere göre yüzde 20 daha hafif olması ve üretiminin yüzde 33 oranında daha hızlı olması. Şimdilik Ford bu bileşimi Focus’un motor kaputunda kullanıyor ve 2020 yılında MuCell teknolojisi gibi yenilikçi parçalarla küçük otomobillerinde 100, büyük otomobillerindeyse 300 kg’a kadar ağırlık tasarrufu yapmayı hedefliyor.
İkinci noktaysa yeni Focus’un tasarımında 3 boyutlu vücut datalarını kullanmış olması. Bu şu anlama geliyor: Focus global bir otomobil olduğu ve 120 farklı ülkede satışa sunulacağı için tasarımcılar farklı ülkelerin, farklı kullanıcılarının gövde yapılarını 3 boyutlu olarak taramış ve çok geniş bir data base oluşturmuş kendilerine. Bu proje kapsamında üç yıl önce sadece Almanya’da 12.000 kişinin vücut yapısı taranırken, ardından Japonya, Çin, Güney Amerika ve Kuzey Amerika kıtalarından farklı insanlar da eklenmiş. Daha sonra bu verilere göre koltuğun hareket mesafesi, direksiyonun derinlik ayar oranı, pedalların duruşu, arkadaki baş ve diz mesafesi gibi konuları ele almışlar ve tüm kullanıcıların ihtiyacını karşılayacak şekilde bir kabin tasarlamaya amacıyla yola çıkmışlar. Sonuç olarak Ford, tüm bu kullanıcıların yüzde 97’sinin ihtiyaçlarının karşılandığı bir kabin tasarımı elde ettiklerini açıklıyor. Eğer yüzde 3’lük dilimin içerisinde değilseniz Focus’un kabininde rahat etmemeniz için bir neden yok.
Kabin demişken, artık biraz da kabine bakma vakti geldi galiba...