1970 Ford Mustang Mach 1
Etrafta Prius gibi çevreci otomobiller gezinirken, Mustang’in direksiyonuna geçip yeri göğü inleten o motor sesini dinlemek, egzozundan çıkan dumanın kokusunu içinize çekmek, gaz verdiğinizde yanan lastiklerle birlikte asfalt üzerine kazınan siyah izlere bakmak tuhaf hissettiriyor. Çünkü Prius’u kullanırken tüm yaptığınız dijital göstergelerden ne kadar az yakıt tükettiğinizi takip etmek, hibrid sistemini ne kadar verimli şekilde kullandığınıza bakmak oluyor. Üstelik sanki Prius ‘hey yaşlı kurt, senin yaktığın tüm yakıtı ben burada telafi etmeye çalışıyorum, biraz kendine çeki düzen ver’ diyormuş gibi tuhaf, çekik gözleriyle karşısındaki büyük metal yığınına bakıyor. Herhalde hayatında hiç metal tampon görmemiştir.
Mustang’de aynı şekilde bu fazlasıyla akıcı hatlara sahip, Japon temsilcisinin ne olduğunu anlamaya çalışıyor: ‘Otomobile benziyor ama çalışırken ses çıkartmıyor, ilginç.’
Mustang’in sürücü koltuğuna oturduğunuzda dikkat çeken ilk nokta oldukça yüksek ve geniş motor kaputu oluyor. Görüş alanınızı domine ediyor ve gücü hakkında ipuçları veriyor.
Ahşap direksiyon tanıdık ve fazlasıyla büyük, metal kısımları parmaklarınızı acıtıyor çevirirken. Orta konsol koltukların arasına kadar uzanıyor, yan aynalar o kadar küçük ki hemen hemen hiç bir şey göremiyorsunuz, C sütunu fazlasıyla yatık tasarımından (buna Mustang literatüründe fastback deniyor) dolayı tamamen kör nokta yaratıyor, arka camda yer alan ızgaralar zaten dar olan görüşü daha da yok ediyor. Mustang’i kullanmak gemi kullanmaya benziyor (gemi kullanmadım ama tahmin edebiliyorum) diyebilirim, otomobile çok yakın olan objeleri göremeyebiliyorsunuz. O yüzden dikkatli olmak gerek, özellikle de dönüşlerde.
Sürüş
Küçük anahtarı yuvasına sokuyorum. Tüm Amerikan otomobillerinde olduğu gibi sadece anahtar değil, tüm yuva dönüyor ve marş motoru dönmeye başlıyor. Mustang’i hayata geçirmek için bu işlemi yaparken gaz vermelisiniz.
Gaz veriyorum, veriyorum ve krankın ilk hareketiyle devasa V8’in kükremesi duyulmaya başlıyor. Gürültü o kadar yüksek ki dışarıdaki sesler tamamen kayboluyor, sadece ben ve Mustang varız artık dünyada. Titreşim, gösteriş, duman, gürültü ve koku. Neredeyse tadını alacak gibisiniz. Sanki beş duyu organınıza hükmetmek istiyor gibi.
Uzun vites kolunu ‘D’ konumuna getiriyorum ve yola çıkmaya hazırım artık. Sürüş pozisyonu oldukça iyi, hatta şaşırtıcı derecede. Direksiyonun yükseklik ayarı var, geniş koltuk da birçok yöne ayarlanabiliyor.
Yaylanarak yola çıkıyoruz. Büyük gaz pedalının tepkileri beklentilerin ötesinde. Pedal hareketi uzun olduğu için motorun gücünü düşünerek kullanmalısınız. Şehir içi gibi hızlarda hemen hemen hiç gaz vermeden yol alabiliyorsunuz. Otomatik şanzıman otomobili harekete geçirip gerekli momentumu kazandırıyor. Eğer biraz hızlanmak istiyorsanız o zaman gaz pedalı ile iyi bir ilişki içinde olmalısınız. Gaza fazla basarsanız lastikler hemen boşa dönüyor ve Mustang’in arkası oynamaya başlıyor. Fazlasıyla güç kullanıp, pedalı tabana yapıştırdığınızda, sırtınız da koltuğa yapışıyor.
Bu esnadan sonra çılgınca bir hızlanmayla karşılaşıyorsunuz. Mustang kulaklarınızı sağır ederek devrini yükseltirken, vücudunuzdaki adrenalin seviyesi had safhaya çıkıyor. Şanzıman adeta vurarak üçüncü vitese geçerken, anlık boşluk olduğu için arka lastikler boşa dönüyor ve dişliler birbirini kavradığında Mach 1 ile düz yolda yanlamaya başlıyoruz! Bu inanılmaz keyifli. Düzeltmesi kolay, direksiyonla küçük hareketler yapıyorsunuz ve arka taraf yoluna oturuyor, hepsi bu.
Viraj çıkışı biraz gaz verip deviri yükseltiyorum. Belli bir devirde (gösterge olmadığı için hangi devir olduğunu bilmiyorum) karbüratörün geri kalan iki boğazı da açılıyor ve Mach 1 bir kez daha öne doğru atılıyor. Bunun hissi Honda’ların VTEC sistemi gibi sadece her şey çok daha sert ve gürültülü şekilde gerçekleşiyor. Bundan sonrasıysa farklı bir boyutta yaşanmaya başlıyor. Pistonlar çılgınca hareket ediyor, egzozlar delice bağırıyor, lastikler asfaltı kazıyor ve dünyanın yörüngesini değiştirmeye yetecek tork açığa çıkıyor. Açığa çıkan enerjiden dolayı elektrik direklerinin eğildiğine yemin edebilirim!
Herşey ağır çekim gibi görünüyor; Mach 1 kendini buldu şimdi, en çok sevdiği şeyi yapıyor; düz yolda tam gaz gidiyoruz. Ciğerlerini iyicene açtı ve bana artık tüm gücünü gösteriyor. Agresif ve ehlileşmek istemeyen bir yarış atı gibi adeta...
Tekrar dünyaya geri dönüyoruz, artık fren yapma vakti geldi. Frenlerin kullanımı da bayağı zor. Pedal çok büyük ve ayrıca yumuşak olduğu için dozajını iyi ayarlayamıyorsunuz. Alışmak gerek. Lastikleri kolayca kilitleyebiliyorsunuz.
Mustang aynı zamanda etrafıyla da fazlasıyla ilişki içinde olan bir otomobil. Belki öyle olmak istemiyor ama elinde değil. Etrafta yürüyen insanlar, balıkçılar, otobüs durağındakiler, meraklı gözlerle bu güzelliği süzen herkes, tanıdığınızmış gibi size selam veriyor. Mach 1 bu gibi durumlardan çok keyif alıyor ve bunu bir şekilde siz de hissediyorsunuz.
Sürüş oldukça yumuşak, süspansiyon sistemi ve yayların ayarları fazlasıyla konfor odaklı ayarlanmış ama bir şekilde yol da tutuyor Mach 1. Tutuşun ne zaman sona erdiğini anlamak olanaksız. Bu yüzden tedirgin kullanıyorsunuz otomobili. 4 boğazlı karbüratörün tüm boğazları açıldığında ciddi anlamda bir sürücü otomobiliyle karşı karşıya olduğunuzu görüyorsunuz. Daha detaylı sürüşüne https://otoloji.com/klasik/ford-mustang-mach-1-1970/sayfa/genel adresinden ulaşabilirsiniz.
Prius’un 100 km’de tükettiği benzini otoparktan çıkarken harcamanın ve bunu yaparken çevredeki binaların camlarını sallamanın verdiği keyifi tarif edemem. Mustang sanki sadece keyif için üretilmiş bir otomobil gibi sadece bu hislerin üzerine kuruyor oyununu. Yine de günün sonunda tükettiğimiz yarım depo benzine karşı sadece 180 km yol yaptığımızı görmek pek de iç açıcı değil. Bu da 83 litrelik deposunu düşündüğünüzde 30 litreye yakın benzin harcadığımızı gösteriyor. Çok kaba bir hesapla 100 km’de 17- 18 litre/100 km gibi bir tüketime imza atmışız. Aslında beklediğimden daha iyi olduğunu söylemeliyim. Ne de olsa bu 41 yaşında bir otomobil. Öte yandan rakip bunun dörtte birinden bile daha ekonomik, en azından kâğıt üzerinde.
Mach 1, otomobillerin temelde mekanik objeler olduğunu açık bir şekilde hatırlatırken, elektronik hiçbir unsur barındırmamasıyla da bu eşleşme için ne kadar uygun olduğunu gösteriyor ve karşı konulmaz hisler, düşüncelerle kendine güvenli bir yer ediniyor zorlu karşılaştırma için.
Ford nasıl yaptıysa 1970 yılında etkileyici olmasının yanında, çok çok duygu yüklü bir otomobil yapmış. Ya da duygulara hitap eden mi demeliyim bilemedim.
Prius’un bununla nasıl başa çıkacağını merak ediyorum doğrusu. Teknoloji ve modernliğin duyguları yok ettiğini savunanların haklı olup olmadığını göreceğiz.
Bakalım tüm bu şaşaa ve patırtının yanında diğer tarafta neler oluyor?